Röportaj: Yaren AKKUŞ / SİGORTAMNEWS

Türkiye’yi derinden sarsan 6 Şubat depremlerinin açtığı büyük yara, elbirliğiyle sarılmaya çalışılıyor. Her sektör üzerine düşen yardımı yaparken, depremin ilk saatlerinden itibaren sahada olan sigorta sektörü de sigortalıların mağdur olmamaları için tüm imkânlarını seferber etmiş durumda.

Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen depremlere bir de deniz sigortaları açısından bakmak istedik.

VHV Sigorta yatırımlarına devam ediyor VHV Sigorta yatırımlarına devam ediyor

Depremler deniz sigortalarını nasıl etkiledi? Deniz sigortacılığı yapan şirketler 6 Şubat’tan itibaren nasıl bir pozisyon aldı?  

İşte, bu ve benzeri sorularımızı Türkiye’de deniz sigortacılığı denilince ilk akla gelen şirket olan Türk P&I Sigorta’ya yönelttik. Türk P&I Sigorta Teknik Müdürü Umut Can, sorularımızı detaylı bir şekilde cevaplandırdı.

6 Şubat depremlerini deniz sigortalarına etkisini değerlendiren Can, “6 Şubat'ta yaşadığımız depremlerin deniz sigortalarındaki en büyük etkisi, deniz yolu ile yapılan nakliyelerin kara ile bağlantı noktaları olan limanlarda olmuştur. Deprem, nakliye aşamasında bölge limanlarında bekleyen konteyner içinde bulunan emtiada ciddi zararlara neden olmuş, ayrıca liman tesislerinin kendisine ait taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına zarar vermiştir. Söz konusu nakliye aşamasındaki emtia ve limanlara ait mal varlıkları için yapılan sigortaların, deprem riskine karşı teminat sağlıyor olması halinde, bu sigortaların devreye girerek yaşanan bu mal varlığı zararlarını temin etmesi beklenmektedir” dedi.

TÜM TARAFLAR İÇİN MADDİ KAYIP

Can, “Depremden etkilenen limanlarda yaşanan operasyonel duraklama ve gecikmelerin ise bölgesel deniz ticaretinde zincirleme etkisi olmaktadır. Gemilerin tahliye ve yükleme işlemlerinin taşıma zincirinde imzalanan sözleşmeler dahilinde mutabık kalınan yer ve zamanda yapılmasının neredeyse imkansız hale gelmesi, armatör, gemi kiracısı, nakliyeci, alıcı, liman işletmesi ve taşıma zinciri ile bir şekilde bağlantısı olan tüm taraflar için maddi kayıplara neden olmaktadır” diye konuştu.

“Ticari sözleşmelerde doğal afetlerden kaynaklı istisnai haklara sıklıkla yer verilmesi, tarafların birbirine rücu hakkını kısıtlamak ile beraber, nihayetinde yaşanan doğa felaketi deniz ticaretini sekteye uğratmış ve ticarete konu tüm tarafların kazanç kaybı sonucu maddi zarara uğramasına neden olmuştur” diyen Can, şunları söyledi:

“Bu tür kazanç kayıplarının ve artan taşıma maliyetlerinin sigorta usulü ile tanzimi, deniz ticaretine konu tarafların ancak bu tür doğal afetlerden kayıplı kazanç kayıplarını sigorta sözleşmelerine teminat olarak ekletmiş olmaları halinde mümkündür. Özellikle gemilerin sorumluluk (P&I) ve hukuki savunma sigortaları (FD&D) açısından konuya yaklaşacak olursak, yaşanan deprem sebebiyle geminin söz verdiği tarihte ve yerde yüke hazır bulunmamasının veya yükünü sözleşmede belirtilen tarih ve yerde tahliye edememesinin, kira sözleşmesine aykırılık teşkil etmediğine dair gemi kiracıları ile mutabık kalmaların faydalı olacaktır.”

TİCARETİN TEKRAR DOĞAL AKIŞINA DÖNMESİ İÇİN… 

Can, “Yaşanan bu büyük doğal felaketin deniz ve lojistik sigortalarında meydana getirdiği maddi zararların sigorta ile telafi edilmesi kısmen mümkün olmak ile beraber, ticaretin tekrar doğal akışına dönmesi, bu felaketten zarar gören paydaşların birbirine sorumluluk atfetmesinden ziyade, karşılıklı çözüm odaklı hareket etmeleri halinde daha sağlıklı ve daha hızlı sağlanabilecektir” şeklinde açıklama yaptı.

Türk P&I Sigorta’nın 6 Şubat depremleri sonrasında aldığı pozisyonlar hakkında da bilgi veren Can, “Türk P&I Sigorta, yaşanılan bu büyük doğal felaket sonrasında, deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza doğrudan yardım temininin yanı sıra, sigortacılık ve denizcilik sektörlerinin ayni yardımların organizasyonu için adımlar atmıştır. Depremin sigortacılık uygulamalarımız üzerindeki teknik değerlendirmesinden tamamen bağımsız olarak, şu ana kadar içinde bulunmaya gayret ettiğimiz yardım faaliyetlerinin, Şirketimiz adında geçen "Türk" kelimesinin gereği olduğunu düşünmekteyiz” diye konuştu.

DAHA DOĞRU FIYATLANDIRILMALI

Can, “Deprem hadisesine denizcilik sigortaları tekniği açısından yaklaşacak olursak, deprem riskinin her zaman var olduğu ülkemizde, özellikle Tuzla ve Yalova bölgelerinde yoğunlaşan gemi inşa faaliyetlerinin ve bunların maruz kaldığı deprem riskinin, tüm deniz sigortaları sektöründe güncel fiyatlamalara konu olması muhtemeldir. Her biri alıcısına teslim aşamasında milyonlarca dolar nihai bedele ulaşmaya aday olan gemi inşa projelerinin, bölgedeki yıkıcı bir deprem hadisesinde oluşacak maddi kayıpların sigortasının daha doğru fiyatlandırılması, "marine" veya "non-marine", ülkemize sağlanan tüm deprem sigorta ve reasürans maliyetlerinde yaşanan artışlar dikkate alınarak, sektörün kaçınılmaz bir ihtiyacı olarak karşımıza çıkacaktır” hatırlatmasını yaptı.

6 Şubat depremleri sonucunda hasar bildirimi yapan sigortalılarının olmadığını belirten Can, “Bununla birlikte, hiçbir zaman gerçekleşmemesini ummak ile beraber, ülkemizin batı veya güneybatı satıhlarında benzeri bir felaketin yaşanması halinde, bu durumun daha farklı olacağını ön görmekteyiz” dedi.

Can’a deprem sebebiyle İskenderun Limanı’nda meydana gelen yangın sonrasında, liman işletmesiyle, ihracatçılar arasında yaşanan sigorta anlaşmazlığını da sorduk. 

“6 Şubat depremleri gibi büyük ve yıkıcı ektisi felaketlerin sonrasında, bu tür karşılıklı hak arama ve araştırma taleplerinin yaşanmasını doğal karşılamaktayız” diyen Can şu açıklamayı yaptı: “Bu tür ticaretlerin konu olduğu sözleşmesel ve hukuki sorumluluklar açısından gerekli tetkiklerin yapılarak sonuçlandırılmasına bağlı olarak, tarafların sözleşmesel olarak birbirlerine atfedebilecekleri sorumluluklar tespit edilebilecektir. Tarafların kendi aralarındaki sözleşmelerin sağladığı rücu haklarının yanı sıra, ülkemizin tabi olduğu uluslararası konvansiyonlar ve yerel hukuki uygulamalarımız da tarafların karşılıklı sorumluluklarının tespitinde önem taşıyacaktır. Nihayetinde tarafların karşılıklı olarak mutabakat sağlayamamaları halinde, Türk Kanun ve Mahkemeleri'nin yanı sıra, tarafların kendi aralarındaki sözleşmelerde mutabık kaldığı hukuki tespit ve yargılama maddeleri, sorumlulukları tüm taraflara bağlayıcı ve nihai olarak atfedecektir.”

Gemi ve tekne sahiplerinin deprem riskine karşı alması gereken önlemler hakkında da bilgi veren Can, “Su araçlarının karadan nispeten bağımsız hareket eden varlıklar olmaları, depreme dair risk profillerinin de kara ile doğrudan temaslı varlıklara göre farklı değerlendirilmesini gerektirmektedir. Özellikle yatların deprem sırasında marinalarda bulunma ihtimallerinin yüksek olduğu düşünüldüğünde, yatların deprem kaynaklı dalgalanmalarda birbirlerine temas riskini minimuma indirecek mesafe ve düzende barınmalarına özen gösterilmelidir. Teknelerin bu konuda asgari emniyeti sağlayacak şekilde rıhtıma bağlanması ve teknenin doğru çıpalanması büyük önem taşımaktadır. Bu tür davranış, sadece ilk andaki çatma riskini azaltmakla kalmayacak, depremin şok dalgalarından sonra yaşanması muhtemel yangın hadiselerinde teknelerin komşuluktan kaynaklı yangını birbirlerini iletme ihtimalini de azaltacaktır” dedi.

Can, “Ülkemiz kıyılarında fazla karşılaşılmamak ile beraber, teknenin barındığı lokasyona göre deprem kaynaklı tsunami riski de muhakkak dikkate alınmalıdır. Teknenin barındığı marinanın denizin şiddetine karşı ne kadar etkin doğal korumaya sahip olduğu, bu doğal korumanın dalgakıranlar ile ne kadar desteklendiği, sigortalı tarafından dikkate alınmalıdır” açıklamasını yaptı.

ZARARI MİNİMİZE EDECEK TEDBİRLER..

Tekne sahiplerinin, teknelerini barındırdığı marinalarda, deprem sonrası acil müdahaleler için yangın ve diğer ilk yardım olanaklarının kapasitesinden emin olması gerektiğine dikkat çeken Can, şunlar söyledi: “Bu kapasitenin doğru şekilde kullanılacağına ikna olmaları önem arz etmektedir. İlk aşamada marinanın dahili imkânları ile gerçekleştirilecek can ve mal kurtarma faaliyetleri, teknelerdeki deprem sonrası yangın gibi olası zararların minimize edilmesi ve teknelerde bulunması muhtemele kişilere acil tıbbi yardım ulaştırılması için hayatidir. İtfaiye ve hastane gibi sağlık kurumlarının marinaya olan yakınlığı da deprem sonrası müdahaleleri kolaylaştıracaktır.”

TEKNE SAHİPLER İÇİN GÜVENCE

Can, “Elbette yat sahiplerinin, marinanın deniz üzerindeki bölümünün deprem risklerine karşı ne kadar sağlam bir mühendislikle inşa edildiği, marinadaki yanıcı / parlayıcı maddelerin istif ve emniyet planları, marine personelinin acil durumlarda müdahale yetkinliği, marinanın acil durum planlarının başarı düzeyinin ölçümü gibi ‘risk mühendisliği’ne varacak derinlikte bir denetim gerçekleştirme imkânı olmayacaktır. Bununla birlikte tekne sahiplerinin en azından marinanın yetkin kurumlar tarafından verilmiş güvenli işletmecilik ve emniyet sertifikalarından haberdar olması bile tekne sahipleri için bir güvence olacaktır” dedi.

Can, son olarak “Tüm gemi ve tekne sahipleri için, sahip oldukları sigorta poliçelerinin deprem riskine karşı yeterli bedel ve sigorta şartları ile koruma sağladığından emin olmaları da önem taşımaktadır. Karadan veya denizden bağımsız olarak, deprem riskine karşı alınacak en iyi önlem, deprem öncesi hazırlıkların mümkün mertebe eksiksiz olması ve sigortadır” vurgusu yapıyor.

Özellikle denizci okurlarımızın beğeni ile okuduğunu düşündüğümüz röportaj için Türk P&I Sigorta Teknik Müdürü Umut Can’a ve irtibatımızı sağlayan Türk P&I Sigorta Kurumsal İletişim Müdürü Banu Atilla’ya teşekkür ediyoruz.

Editör: Yaren Akkuş