Önce 7.7, sonra 7.6… Ortasında nokta olan iki haneli bu iki rakam, canımızı çok acıttı. Kimimizin canını, kimimizin eşini, dostunu, arkadaşını aldı.

Aklımızın bir köşesinde deprem gerçeği hep vardı ama böylesi değil.

Son 25 yılda ilk ciddi yumruğu 1999’da Gölcük-Düzce’de gerçekleşen depremlerde yemiştik. Sonrasında bir sürü daha yumruk yedik.

23 Ekim 2011'de 7.2 büyüklüğündeki Van depremi.      

24 Ocak 2020'de 6.8 büyüklüğündeki Elazığ depremi.

30 Ekim 2020'de 6.6 büyüklüğündeki İzmir depremi.

Aralarda sağlı-sollu yediğimiz yumruklar da oldu. Yumruk yediğimiz yerden canımız yandı.

Ama böyle geniş çaplısını, bu kadar şiddetlisini ve art arda olanını hiç yememiştik.

Adeta öldürücü yumruk oldu. Hani boksta son yumruk vardır ya. Vurursun ve rakibin ringe serilir. Hakem saymaya başlar, 10 der ve maç biter!.. Kesinlikle aynı durumdayız.    

Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay… Sıralarken bile zorlandığımız 10 ilimiz. Ve bu geniş coğrafyada yaşayan yaklaşık 13 milyonluk nüfus.

İşte, yazımızın başında yer alan 7.7 ve 7.6 rakamları bu 13 milyonluk nüfusumuzu direkt etkiledi. Dolaylı olarak da 82 milyon etki altında. Kimimizin canını, kimimizin en yakınını, kimimizin de eşini, dostunu, arkadaşını aldı. Sağ kurtulana seviniyoruz. Seviniyoruz ama nasıl. Ölümü görüp sıtmaya razı olmak gibi.

Önümüze gelen görüntülere bakıyoruz, kahroluyoruz. Yardım için afet bölgesinde olan arkadaşlarla konuşuyoruz. Durumun önümüze gelen görüntülerden çok daha vahim olduğunu öğreniyoruz.

Birimiz değil, hepimiz öyleyiz.

Bir imkân olsa da Türkiye’nin tamamının uzaydan fotoğrafı çekilse. Her köşesinin ayrı ayrı kan ağladığı net bir şekilde görülür.

Şimdi aklınıza “Böyle bir makalenin sigortacılıkla ilgili yayın yapan bir sitede ne işi var?” şeklinde bir soru gelebilir.

Aslında çok ilgisi var.

Attığımız her adımda, yaptığımız her eylemde sigorta ile iç içeyiz.

Ya sigortalı olarak ya da sigortalı olmayarak.